Çayda Çira Nerenin ?

Gunyol

Global Mod
Global Mod
[color=]“Çayda Çıra nerenin?” sorusunu ateşe tutalım: sahiplenme mi, paylaşım mı?[/color]

Selam forum,

Bu başlıkta iddialı bir fikri ortaya bırakıyorum: “Çayda Çıra nerenin?” sorusu, kulağa masum gelse de, aslında kültür politikalarının, yerel kimliğin ve pazarlama dilinin tam ortasından geçen, bolca mit ve duyguyla sarılmış bir tartışma. Evet, çoğumuzun zihninde ilk çağrışım Elazığ/Harput. Ama mesele bu kadar düz mü? Yoksa söz, müzik, oyun düzeni, ritüel anlam ve icra mekânları yıllar içinde katmanlanarak bir “ortak havza” kültürüne mi dönüştü? Ben “hem sahiplenme hem paylaşma” diyenlerdenim; çünkü bu oyunun bugünkü hâli, tek bir sınır çizgisiyle izah edilemeyecek kadar dolaşmış, dönüşmüş ve sahnede yeniden yazılmış durumda.

[color=]Kısa tarih, uzun gölge: ritüelden sahneye[/color]

“Çayda Çıra” ismi bile çok şey fısıldıyor: “çay” dereyi, “çıra” ise ışığı, reçineli odunu, mumu çağrıştırır. Gece suyun kıyısında ışık taşıma, ışıltıyı suyla buluşturma ve bunu bir topluluk ritüeline çevirme fikri… Bu, düğün-şenlik bağlamındaki pratiklerle birleşince oyunun poetikasını oluşturmuş. Fakat bugün izlediğimiz koreografilerde, sahne estetiği ve festival ekonomisi oyunu “ritüel” olmaktan çıkarıp “gösteri”ye çeviriyor. Bu dönüşüm, “nerenin?” sorusunu karmaşıklaştırıyor: Ritüel yereldir; gösteri dolaşır. Yerelde kök salan bir pratik, şehir festivallerine, halk oyunları ekiplerine, turizm projelerine ve hatta diaspora derneklerinin galalarına taşındıkça tekil aidiyet çizgileri bulanıklaşır.

[color=]Elazığ/Harput merkezli anlatı: güçlü yanlar ve kör noktalar[/color]

Güçlü yan: Elazığ (Harput) hafızası bu oyunun belleğini uzun süre taşıdı; isim, simge ve festival çerçevesiyle kurumsallaştırdı; ezgilerin ve oyun düzeninin bir standardı oluştu. Bu sayede “Çayda Çıra” denince kolektif bir imge zihinde hemen canlanıyor: mumlar, alaca kostümler, ağır usûl, suyla ışığın teması…

Kör nokta: Standardizasyon, doğası gereği çeşitliliği törpüler. Komşu havzalardaki (Malatya, Bingöl, Diyarbakır’ın kimi yöreleri vb.) benzer motifler, “orijin” tartışmalarında ya yok sayıldı ya da “etkileşim” parantezine alınıp kenara itildi. Oysa halk kültüründe sınır çizgileri kalemle değil, göçle, çeyizle, düğünle ve pazarla çizilir. “Çayda Çıra”yı tek haneye kilitlemek, bölgenin karşılıklı geçişkenliğini görmezden gelmek demek.

[color=]Sahneleme ekonomisi: otantiklik mi, estetik mi?[/color]

Festival, belediye gösterisi, halk oyunları yarışmaları… Bu sahnelerde izlediğimiz “Çayda Çıra”, kimi zaman ritüel anlamını yitirip koreografik parıltıya teslim oluyor. Işığın suyla ilişkisi yerini ışığın reflektörle cilasına, oyun dilinin ince nüansları da uniform adım dizilerine bırakabiliyor. Bu, kötü mü? Mutlak değil; ama şu soruyu sormadan da geçemeyiz: Otantiklik pahasına estetik mi, yoksa estetik pahasına otantiklik mi? Eleştirimiz şu: “Çayda Çıra”nın ruhunu sahneye taşıyacak yaratıcı çözümler üretmek yerine, kolay alkış toplayan formüllere sıkışmak oyunun geleceğini zayıflatıyor.

[color=]Erkeklerin stratejik/çözüm odaklı bakışı: veri, model, harita[/color]

Forumdaki erkek arkadaşların sıklıkla benimsediği stratejik yaklaşım, bu tartışmada işimize yarar:

— Kaynak haritalama: Arşiv kayıtları, eski icra anlatıları, düğün videoları, derleme notları bir veri tabanında toplanmalı. Coğrafi bilgi sistemi (GIS) üzerinde versiyonlar işaretlenerek oyunun varyantları eşlenebilir.

— Usûl ve ezgi analizi: Müzikolojik ölçekte ritim, dizi, icra temposu; etnokoreografik ölçekte figür dizilimleri karşılaştırılmalı.

— Sahneleme rehberi: “ritüel versiyon” ile “sahne versiyonu” ayrışması açıkça yazılmalı. Böylece turistik paketler değil, iki kanallı bir koruma-kullanma modeli geliştirilebilir.

Bu yaklaşımın artısı: Polemiği “benim–senin” hattından çıkarıp, kanıta dayalı ve çoğulcu bir çerçeve kurar.

[color=]Kadınların empatik/insan odaklı bakışı: hikâye, aktarıcılar, görünmeyen emek[/color]

Kadın forumdaşların önemsediği insan merkezli okuma, “Çayda Çıra”nın damarını yakalar:

— Aktarıcılar: Bu oyunu düğünlerde ayakta tutan, gençlere öğreten kimler? Çoğu zaman kadınlar: anneler, halalar, teyzeler… Onların küçük düzeltmeleri, ritmin nabzını sabitler.

— Hikâye aktarımı: Gelin alayında yanan ışıklar, suyun kıyısında söylenen sesler… Bu mikro anlatılar, sahne metinlerine girmeyince oyun sıradan bir figür dizisine indirgeniyor.

— Kapsayıcılık: Gösterilerde kadınların görünürlüğü ne durumda? Kostümlerin ve koreografinin beden politikalarıyla ilişkisi nasıl? Empatik bakış, icrayı yalnız teknik değil, toplumsal bir pratik olarak okur.

Bu yaklaşımın artısı: Oyunu yaşayanların duygusunu merkeze alır; sürdürülebilirliği sağlamak için “insan ağlarını” güçlendirir.

[color=]Tartışmanın zayıf noktaları: sloganlar ve kopya estetik[/color]

— Slogan riski: “Çayda Çıra kesin şuraya aittir!” gibi tek cümlelik hükümlerin hem tarihsel hem metodolojik dayanağı zayıf. Bu dil, komşu havzaların katkısını siler, oyunu daraltır.

— Kopya estetik: Sosyal medyada viral olan tek tip koreografiler, yerel nüansları ezer. Aynı kostüm, aynı adım, aynı müzik… Çoğul damar kurur.

— Kurumsal tekelleşme: Tek kurumun “doğru versiyon” ilan etmesi, sahadaki canlı dolaşımı sakatlayabilir.

[color=]Çözüm odaklı bir sentez: çoklu aidiyet, açık lisans, yaşayan laboratuvar[/color]

1. Çoklu aidiyet kabulü: “Çayda Çıra”yı Elazığ/Harput merkezli ama bölgesel etkileşimli bir repertuvar parçası olarak tanımlayalım. Haritaya komşu varyantlar işaretlensin.

2. Açık arşiv–açık lisans: Alan kayıtları, figür videoları ve repertuvar notları dijital arşivde açık lisansla paylaşılsın; yerel icracılar içerik üzerinde söz sahibi olsun.

3. Yaşayan laboratuvarlar: Düğün–köy–şehir üçgeninde atölyeler; sahne için “ritüel yorum” ve “estetik yorum” olmak üzere çift kulvarlı prodüksiyonlar.

4. Kostüm ve ışık politikası: Gösterideki “ışık” unsurunun ritüel kökeni korunarak modern ışık tasarımıyla diyalog hâline getirilsin. Kostümler, yerel dokumayla temasa geçsin; tek tipleştirme durdurulsun.

5. Eğitim–hikâye hattı: İcra dersleri yalnız adım değil, hikâye aktarımı içersin; her figürün nedenini ve bağlamını anlatsın.

[color=]Provokatif sorular: harareti artıralım[/color]

— “Çayda Çıra”yı tek bir şehre kilitlemek, oyunun nefes borusunu daraltmak mı, yoksa belleği korumak mı?

— Festival sahnesinde izlediğimiz versiyon, ritüelin tercümesi mi, sureti mi, gölgesi mi?

— Turistik paketleme, yerel icracılara ekonomik fayda sağlasa da kültürel özü aşındırıyorsa, bu takas meşru mu?

— Çoklu aidiyet tanımı, “herkesin–kimsenin” paradoksuna düşer mi; yoksa adil bir temsil modeli midir?

— Işığı suya taşıyan eski anlam, bugünün LED dünyasında nasıl yeniden canlandırılabilir?

— Kadın aktarıcıların görünmeyen emeğini sahne metnine yazmadan, “doğru” bir Çayda Çıra mümkün mü?

[color=]Saha önerileri: forumdan eyleme[/color]

— Topluluk haritası: Forum olarak kullanıcıların aile arşivlerini (eski düğün kasetleri, fotoğraflar) meta verileriyle birlikte bir “Çayda Çıra Atlası”na dönüştürelim.

— Varyant gecesi: Aynı akşam içinde iki performans; biri “ritüel hız/biçim”, diğeri “sahne yorumu”. Seyirci tartışmasıyla bitirelim.

— Hikâye toplama yarışması: Ninenin–dedemin anlattığı “ışık ve su” hikâyeleri. En iyi derlemeler açık lisanslı dijital kitapta.

— Atölye: Işık tasarımcılarıyla yerel icracıları aynı masaya oturtup, “ışığın anlamı”nı sahnede nasıl yaşatırız, birlikte keşfedelim.

[color=]Son söz: alevi korumak, kibriti saklamaktan geçmez[/color]

“Çayda Çıra nerenin?” sorusunu, yumruk sıkmak için değil, el uzatmak için kullanalım. Evet, Elazığ/Harput hafızası bu oyunun kalbidir; ama kalp tek başına yaşamaz—damar ağına muhtaçtır. Komşu havzaların nefesini kesmek yerine, birlikte ritmi büyütelim. Sahneye çıktığında parlak, düğünde oynandığında sahici olan; kadınların hikâyesiyle, erkeklerin stratejisiyle güçlenen; ritüel ile gösteriyi kavga ettirmeyip konuşturan bir “Çayda Çıra” mümkün. Alevi korumak, kibriti saklamaktan değil, ateşi paylaşmaktan geçer. Şimdi söz sizde: Bu ateşi nasıl taşıyacağız—tek elde mi, yoksa birlikte suya vuran çoklu ışıklarla mı?