Tıpta doğu görevi zorunlu mu ?

Deniz

New member
Tıpta Doğu Görevi Zorunlu mu? Küresel ve Yerel Bakışların Kesişiminde Bir Tartışma

Selam dostlar,

Bugün biraz farklı bir pencere açmak istiyorum. “Tıpta doğu görevi zorunlu mu olmalı?” sorusu son zamanlarda sıkça gündeme geliyor. Bu konuyu yalnızca idari bir zorunluluk olarak değil, etik, toplumsal ve kültürel boyutlarıyla da tartışmak istiyorum. Çünkü bazen bir uygulama sadece bir politika değil, aynı zamanda bir ülkenin insanına, coğrafyasına ve değerlerine bakış biçimini de yansıtıyor.

Haydi birlikte hem küresel hem de yerel mercekten bakalım: Bu görev bir fedakârlık mı, bir zorunluluk mu, yoksa bir fırsat mı?

Tıpta Zorunlu Hizmet: Nereden Geldi, Nereye Gidiyor?

Türkiye’de tıp mezunları için “zorunlu hizmet”, yani halk arasında bilinen adıyla “doğu görevi”, sağlık hizmetlerinin ülke genelinde dengeli dağılımını sağlamak amacıyla getirildi. Özellikle uzman hekimlerin kırsal veya dezavantajlı bölgelerde görev yapması hedefleniyor.

Bu uygulamanın temelleri aslında 1980’lerin ortalarına dayanıyor. Ama benzer modeller başka ülkelerde de var. Örneğin:

- Japonya’da kırsal bölgelerde görev yapan doktorlara devlet destekli teşvikler ve burs programları uygulanıyor.

- Kanada’da tıp mezunlarının uzak bölgelerde çalışması zorunlu değil ama cazip finansal desteklerle teşvik ediliyor.

- Hindistan’da ise bazı eyaletlerde tıp fakültesinden mezun olanların belirli bir süre kamu hizmeti yapması şartı var.

Yani “doğu görevi” dediğimiz şey aslında sadece bize özgü değil; pek çok ülke sağlık hizmeti dengesizliğini gidermek için benzer sistemler deniyor.

Ancak fark, zorunluluk derecesinde yatıyor. Türkiye’de görev bir “şart”, Kanada’da ise bir “seçim”.

Küresel Bakış: Sağlıkta Eşitlik mi, Bireysel Özgürlük mü?

Bu noktada küresel etik tartışması devreye giriyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), her bireyin eşit sağlık hizmetine erişim hakkı olduğunu vurguluyor. Ancak bu hedefe ulaşmak için hekimleri zorunlu görevlere yönlendirmek, bireysel özgürlükle çelişebiliyor.

Bazı ülkelerde bu tür zorunluluklar “sağlıkta adalet”in bir gereği olarak görülürken, bazı toplumlarda “devletin birey üzerindeki aşırı denetimi” şeklinde algılanıyor.

Burada ilginç bir denge var:

Bir yanda, doktorun mesleki özgürlüğü, diğer yanda toplumun sağlık hakkı.

İkisi de meşru, ama birinin sınırı diğerinin başladığı yerde çiziliyor.

Peki, sizce sağlıkta adaleti sağlamak için bireysel özgürlük kısıtlanmalı mı, yoksa bu adalet gönüllülükle mi tesis edilmeli?

Yerel Perspektif: Türkiye’nin Gerçeği

Türkiye’nin sağlık haritası oldukça asimetrik. Batı illerinde yoğunlaşan sağlık altyapısı, doğu ve güneydoğu bölgelerinde hâlâ eksik. Bu nedenle doğu görevi sadece bir bürokratik zorunluluk değil, aynı zamanda bir hizmet dengesi aracı olarak görülüyor.

Ancak sistemin eleştirilen yönleri de var:

- Zorunlu hizmete giden hekimlerin çalışma koşulları genellikle zorlu.

- Sosyal ve ailevi bağlardan uzak kalmak, özellikle genç hekimler için psikolojik bir yük oluşturuyor.

- Hizmet süresi sonunda hekimlerin yeniden atama belirsizliği yaşaması motivasyonu düşürüyor.

Buna rağmen, birçok hekim bu dönemi “hayatımın en öğretici yılları” olarak tanımlıyor. Çünkü birçoğu, daha önce hiç görmediği halk kesimleriyle tanışıyor, sağlık hizmetinin sadece hastane değil, “insan hikâyeleri” olduğunu fark ediyor.

Kadın ve Erkek Perspektifleri: Farklı Öncelikler, Aynı Sorumluluk

Forumlarda gözlemlediğim kadarıyla erkek hekimler bu konuyu genellikle kariyer planı ve pratik yaşam koşulları üzerinden tartışıyor.

“Zorunlu hizmet, uzmanlık süresini geciktiriyor.”

“Eşim çalışıyor, ben doğuya gidersem aile düzeni bozulur.”

Bu bakış açısı, planlama ve verimlilik odaklı bir yaklaşımı temsil ediyor.

Kadın hekimler ise genelde sosyal bağlar ve toplumsal etkiler üzerinden düşünüyor.

“Oradaki kadın hastalarla empati kurabildim.”

“Kadın doktor görmek, birçok hastanın güven duymasını sağladı.”

Yani kadınların yaklaşımı daha toplumsal bir dokunuş içeriyor. Bu da gösteriyor ki aynı görevi farklı motivasyonlarla üstlenmek mümkün.

Kültürel Yansımalar: Doğu Görevi Bir Fedakârlık mı, Hizmet mi?

Bazı toplumlarda uzak bölgelerde görev yapmak bir “ulvi hizmet” olarak görülür. Japonya’da kırsal bölgelerde çalışan doktorlara saygı duyulur, toplum onları birer kahraman olarak tanımlar.

Türkiye’de ise durum daha karmaşık. “Doğuya sürgün” algısı hâlâ yaygın. Bu, aslında konunun psikolojik ve kültürel boyutunu gözler önüne seriyor.

Oysa meseleye biraz farklı baksak, bu görevin bir “fedakârlık” değil, bir “ülke hizmeti” olduğunu fark edebiliriz. Çünkü orada görev yapan her doktor, sağlık sisteminin görünmeyen bir direğini taşıyor.

Alternatif Modeller Mümkün mü?

Peki bu görev zorunlu olmak zorunda mı?

Bazı uzmanlar “teşvik temelli” modellerin daha sürdürülebilir olduğunu savunuyor.

- Ek maddi destek,

- Mesleki gelişim fırsatları,

- Ailevi kolaylıklar,

- Kıdem puanları gibi avantajlarla gönüllülüğü artırmak mümkün olabilir.

Bu sistem, hem bireysel motivasyonu hem de hizmet kalitesini koruyabilir.

Belki de “zorunluluk” yerine “öncelikli görev” gibi bir kavram benimsenmeli. Çünkü kelimeler bile algıyı değiştiriyor. “Zorunlu” bir şey görev bilincini azaltırken, “öncelikli” bir şey sorumluluğu güçlendiriyor.

Forumdaşlara Sorular: Sizce Çözüm Nerede?

- Siz olsanız doğu görevine nasıl bir sistem getirirdiniz?

- Zorunlu hizmet mi, gönüllü teşvik mi daha adil olurdu?

- Hekimlik mesleği bir kamu hizmeti midir, yoksa bireysel kariyer yolu mu?

Her birinizin bu konuda farklı bir deneyimi, farklı bir hikâyesi vardır eminim. Belki doğuda görev yapmışsınızdır, belki de gitmeyi düşünüyorsunuzdur. Gelin bu başlıkta deneyimlerimizi, fikirlerimizi paylaşalım.

Çünkü bazen bir tartışma, yalnızca politikaları değil, birbirimizi anlama biçimimizi de değiştirir.